2 Kasım 2014 Pazar

Gezi Stajı 8.gün

Gezimin son gününde Madrid' in bir başka önemli müzesi olan ve daha çok modern tabloların ve enstallasyonların bulunduğu Museo Nacional Centro De Arte' yi dolaştım. Museo Del Prado da yaptığım geçmişe yolculuktan sonra burası beni bambaşka bir bakış açısıyla karşıladı. Eski ve yeni birçok ortak noktayı içinde barındırırken aynı zamanda yeni sanki eskinin detaycılığına, düşünce yapısına bir başkaldırı gibi geldi. Ama iki müzenin de tadı damağımda kaldı diyebilirim.






Umarım Madrid' e bir daha gelme şansı bulurum çünkü 3 günde Madrid' i anlamak baya zor oldu. Bir sonraki sefer burada daha uzun kalma gibi planlarım var. Bu geziyle bir kaç sene önce hazırladığım gitmem gereken yerler ve gezmem gereken müzeler listemden iki önemli şehri ve müzeyi de silmiş oldum. 
 

Gezi Stajı 7.gün

Lise eğitimimi İtalya’ da aldığımdan olsa gerek sanat tarihine oldukça fazla merakım oldu her zaman. Tarihten bugüne kalan önemli eserleri görme isteği de burada doğuyor büyük ihtimal. 1100-1800 yıllarına ait koleksiyonları görmek için en ideal müzelerden biri Madrid’deki Museo Nacional Del Prado. Oldukça büyük bir müzeydi ve yaklaşık 5 saatimi almıştı gezmesi. Müze içinde hatırladığım kadarıyla İspanyol, italyan, alman, ingiliz ve fransız sanatçıların eserleri vardı. Tabi ki buraya gelmeden önce kafamda illaki göreceğim dediğim tabloları bir kağıda yazdım. Çünkü bazen müze içinde gezerken insan kayboluyor, bazen de yorulup asıl görmesi gerekenleri görmeden çıkıyor. Benim eğitimim boyunca en büyük ilgim Velazquez’ e ve Goya’ya olduğu için vaktimin büyük kısmını onların tablolarını incelemekle geçirdim. Koleksiyon-da beni en çok etkileyen parça Las Meninas (Velazquez) oldu. Müzeden çıktıktan sonra ise hava kararıncaya kadar Parque Del Retiro’da geçirdim. Parc Güell’den tasarım olarak oldukça farklı bir parktı burası. Büyük ihtimal peyzaj tasarımı bir ingilize aittir çünkü İngiliz bahçelerinde dolaşıyormuş gibi hissetmiştim içeride gezinirken. Madrid’de ilginç bulduğum şey, şehrin merkezi denilebilecek bir yere iki önemli müze ve parkı koymalarıydı. Keşke bizim şehrimizde de merkezde bu kadar büyük bir parkımız olsaydı diye iç geçirdim.




 



Gezi Stajı 6.gün

Barselona' dan sonra trenle Madrid' e geçtim. Tren yolculuğu sonrası biraz yorgun düştüğüm  için sanat eseri gezmektense şehri dolaşmayı tercih ettim.
 Madrid de ara sokaklar hep küçük meydanlara açılıyor ve eğer meydanların orta yerinde durursanız size yukarıdaki gibi görüntüler veriyor. Madrid' in şehir merkezinde gridal bir plan yok, birbirlerini kesen eğrisel sokaklar var. Ancak şehir merkezinden biraz uzaklaşılınca gridal planın getirdiği inanılmaz bir düzen var. Şehrin haritasını elinize aldığınızda bu ayrımı direkt olarak okuyabiliyorsunuz.



Meydanlardaki kafeleriyle bana biraz İtalyan kültürünü hatırlattı Madrid.
                         



Gezi Stajı 5.gün

Barselona gezimin son gününü biraz daha sakin geçirmek istedim. Joan Miro Müze' sini gezdikten sonra kendimi müze etrafında yer alan peyzajın güzelliğine bıraktım. Hatta peyzajın bana verdiği enerjiyle oldukça çocuklaştım.



 Miro' nun hep anlatılan eğlenceli kişiliği sanki tablolarına ve heykellerine yansımıştı. Rengarenk heykeller arasında kaybolup gidiyor insan ve her birinde bir muzurluk yapma peşinde oluyor.





Gezi Stajı 4.gün

Gezimin dördüncü gününde Gaudi' nin diğer iki önemli eserini; La Pedrera ve La Sagrada Familia' yı ziyaret ettim. Gaudi 'art nouveau' akımının öncülerinden olan bir mimar ve sanatçı. Bu akımda eğrisel formlar çok değerli. Özellikle demirin kullanımının ön plana çıktığı akımda Gaudi' nin ona nasıl bir tat kazandırdığını görmek çok güzeldi.

                                                 La Pedrera' nın muhteşem cephe tasarımı
                                 İnsan fifüründeki bacalarla burada bir kez daha karşılaşıyoruz.
 En küçük detaya kadar tasarlanmış olan evde kapı kolları ve balkondaki korkuluklar üzerinde                                                   yapılan herkelvari detaylar en etkileyici olanları bence.
Yüksek lisans olarak heykel okumak istediğimi düşünürsek beni ne kadar etkilediğini ve ilham kaynağı olduğunu anlatmam gerekir.





La Sagrada Familia' nın herhalde dünya üzerinde bir başka benzeri yoktur. 1882 yılında yapımına başlanmış olan bazilika 1926 yılında Gaudi trajik bir şekilde tramvayın altında ezilince onun tarafından tamamlanamamış. Ben ziyaret ettiğimde halen yapımı sürüyordu. Halk arasında da bitmeyen kilise olarak biliniyormuş zaten. Anlatmam gerekirse anlatılamayacak bir eser yakından görmek gerekir. Ancak etkisini özellikle dördüncü fotoğraftan hissedebilirsiniz.




Gezi Stajı 3.gün

İspanya dendiğinde aklıma parkların gelmemesi mümkün olmuyor. Park Güell de Gaudi tarafından tasarlanan ve hatta Gaudinin evinin de içinde olduğu o parklardan biri. Parkın en büyük özelliklerinden biri şehrin biraz dışında bir tepe üzerinde kurulmuş olması. Buradan görülen şehir manzarasının ününü daha Barselona’ ya gelmeden duymuştum. İlk yaptığım şey bu yüzden o tepeye çıkıp şehri fotoğraflamak ve biraz orada vakit geçirmek oldu. Daha sonra ise parkın içindeki gezime başladım. Hipostil salonu ve dorik sütunları görüp helen kültürüyle katalan kültürü arasında bir bağlantı kurma isteğini fark etmemek mümkün olmadı. Hipostil salonun üzerinde bulunan açık alan inanılmaz büyüktü ve etrafındaki yılanı andıran, kırık seramik parçalarıyla süslenmiş olan bank da bir o kadar gerçek dışıydı. Gaudi her seferinde bir masal diyarı yaratmayı başarmış eserlerinde. Aslında çok da fazla renkli nesnelerden hoşlanmayan biri olarak burada hayranlığımı en çok kazanan yerin Washerwoman Arcade olması kaçınılmaz oldu. Taştan yapılmış eğik sütunlar ve spiral kolonlar arasında gezmek benim için oldukça ilham verici oldu.
                                   Parc Güell' in yer aldığı tepeden Barselona şehir manzarası.

              Tepeye tırmanmak yorucu bir süreç oldu dinlenmek için anıt çevresini tercih ettik.
 Gaudi' nin eğrisel formları konuşturduğu, kıvrımlarıyla yılanı andıran, taştan ama bir o kadar komforlu ve üzeri renkli seramik parçalarıyla süslenmiş olan bankı.
                                                          Parc Güell' in hipostil salonu.
                                      Renkli kırık seramiklerle yaptığı sanat eserlerinden biri.
                                                              Washerwoman Arcade
Yukarıdaki fotoğrafta yer alan ağzından su akıtan renkli kertenkele Barselona'nın simgelerinden birini oluşturuyor.

Gezi Stajı 2.gün

Barselona gezimin ikinci gününde şehri tanımak için bir geziye çıktım.

Placa de Catalunya da olduğunuzu Kolomb anıtı görünce anlıyorsunuz. Burasını taksim meydanına benzetebiliriz.

Modern akımın esintilerini barındıran köprüden geçtiğiniz zaman Maremagnum alışveriş merkezine ulaşıyorsunuz. Yeri, önündeki kamusal alanı, liman manzarasıyla muhteşem bir yer.
Barselona' da en küçük detaylar bile tasarlanmış. La rambla boyunca yürürken kafanızı kaldırdığınızda her seferinde göze çarpan başka bir detayla karşı karşıya kalıyorsunuz.

1 Kasım 2014 Cumartesi

Gezi Stajı 1.gün

Barselona gezimde ilk durağım Gaudi tarafından orta sınıf bir ailenin yaşaması için yapılmış önünden geçerken insanın gözünü alamadağı masallar ülkesinde bir yapıymış gibi duran Casa Battlo oldu. Gaudi benim için modern mimarlığa en farklı yorumlardan birini kazandırmış bir kişilik. İçeriye girebilmek için yapı önünde geçirdiğim süre boyunca hem elimdeki kitapçıktan yapıyı okuyor hem de her kafamı kaldırdığımda kitabın da söylediği gibi başka bir detay görüyordum. Casa Battlo’ nun ne iç mekanlarında ne dış cephesinde eğrisel olmayan bir unsur görebildim. Doğal yaşama olan ilgisisi bu evdeki her unsurda yansıtılmıştı sanki. Şuan defteri yazarken bile yaşabiliyorum o yapıyı. Renkli cam ve çinileriyle, caddeye bakan cephesinde ki kafatasından parçaları andıran balkonlarıyla, kemik şeklindeki sütunlarıyla, herşeyiyle düşünülmüş, en ufak ayrıntısına kadar tasarlanmış olan bu yapı artık oraya gitmesem bile gözümde canlanıyor. Geçen sene mimarlık tarihi dersinde ‘total work of art’ üslubunu öğrenmiştik. Benim için Gaudi’nin tasarlamış olduğu bu eve tam da bu üslubu anlatıyor. İç mekana girip mobilyaları, şömineleri, merdiven korkuluklarını gördüğünüz zaman bunu daha da iyi anlıyorsunuz.
Yukarıdaki fotoğraftaki bacalar mimar tarafından insana benzetilmek istenmiş.
Gaudi' nin eğrisel formlara olan ilgisi evin koridorlarında bile etkisini gösteriyor ve gizemli bir etki bırakıyor insanın üzerinde.
 Bahsettiğim 'total work of art' bu iki resimde net bir şekilde görülüyor. Gaudi evin sandalyelerinden, aynalarından merdiven korkuluklarına kadar her şeyi kendi bu ev için özel tasarlamış.